
Marx, Feurbach eleştirisi üzerinden de bu yabancılaşmayı irdeler, kapitalist işbölümünü dikkate alarak çeşitli yapıtlarında, yola çıktığı felsefi kaynağı -Hegelcilik- aşarak eleştirisini zenginleştirir. Bu açıdan 1844 Elyazmaları, Hegelci felsefenin eleştirisi üzerinden aynı zamanda bir yabancılaşma teorisi ve eleştirisidir. Kapitalizmin yol açtığı yabancılaşmış emek, aslında ürettikçe, zenginliği yarattıkça yoksullaşır, sefilleşir. Bu da, kapitalist koşullarda emeğin kendini tam anlamıyla ve çok yönlü gerçekleştirmesini önler. Marx Alman İdeolojisi'nde "herkesin başka işe meydan vermeyen bir faaliyet alanı olmadığı, ama herkesin hoşuna giden faaliyet dalında kendini geliştirebildiği komünist toplumda, toplum genel üretimi düzenler, bu da benim için, bugün bu işi, yarın başka bir işi yapmak, canımın istediğince, hiçbir zaman avcı, balıkçı ya da eleştirici olmaksızın sabahleyin avlanmak, öğleden sonra balık tutmak, akşam hayvan yetiştiriciliği yapmak, yemekten sonra eleştiri yapmak olanağını yaratır" der. Onun için asıl mesele budur politeknik eğitim açısından: Çok yönlü, tüm yetileri ve yetenekleri gelişmiş ama tek boyutlu işbölümünün esiri olmayan, tek bir uzmanlık alanının içinde körelmeyecek insanı yaratmak.
Politeknik eğitimde yeni ve bütünsel insanın ortaya çıkışı, hemen her üretim mekanının bir eğitim ortamı ya da okul olarak düzenlenmesiyle gerçekleşecektir. Mülkiyetin özel değil, kolektif olduğu bir toplumda tüm alanlarda olduğu gibi eğitimde de insanın potansiyellerini kullanması ve yeniden gerçekleştirmesinin maddi ve manevi imkanları mevcut olacaktır. Doğaya hakimiyet çabasının artacağı ve kolektif üretimin nitelik ve nicelikçe çoğalacağı koşulları haiz eğitim süreçleri, çeşitli alanlarda (doğa bilimleri, sosyal bilimler, çalışma ve üretim süreci olarak iş, işin teknik boyutları, bedensel ve estetik eğitim, bilinç dönüştürücü felsefi etkinlik vb.) gerçekleşecektir. Tüm bu eğitim süreçlerinin temel mantığı ve yöntemi, diyalektik uslamlama olacaktır. Yani, her eğitim sürecinde bilgi ve değerlerin öğrenilmesinde, yeni keşif ve buluşların yapılmasında olgu ve olaylar çelişkileri içinde kavranacak, sentezlere böyle varılacaktır. Her türlü eğitim faaliyetinde teori ve pratik birleştirilecek, öğretim süreçleri hayatın içinde ve insan hayatı için gerçekleşecektir.
Marx, Engels ve diğer sosyalist eğitimciler eğitimi sanayi (üretim) için ve sanayi içinde düşünmüşlerdir öncelikle. Bu da doğal, zira 19. yüzyıl sanayi devriminin yaşandığı, teknolojik buluşların insanın kaderini önemli ölçüde değiştirdiği bir yüzyıldır. 20. yüzyıl ise, artık rasyonel üretim sistemleriyle genel bir kalkınma hamlesinin yaşandığı bir dönemdir. Bu koşullarda Avrupa ve ABD'de olduğu gibi Sovyetler Birliği'nde de (hatta genç Türkiye Cumhuriyeti'nde de) tüm dikkatlerin soyut/skolastik değil, pratik iş ve meslek eğitimine çevrildiği bir gerçeklik söz konusudur. Haliyle iş ve meslek eğitiminin ana hedefi, yüksek vasıflara sahip insan yetiştirmektir. Bu eğitim, endüstrinin ihtiyaç duyduğu işgücünü de sağlayacaktır. Dolayısıyla politeknik eğitimin endüstriyel üretim artışını öne çıkarması, büyük ölçüde insan emeğinin verimliliğini ve genel refah artışını imler. Nitekim Sovyetler Birliği'nde Lenin ve diğer öncü kadrolar, 1917 Devrimi'nden itibaren endüstri-kalkınma-eğitim arasında bu açıdan ilişki kurmuşlardır. Eğitimin üretime bağlanması, en azından o dönem için arabayı atın önüne koşmak olarak değerlendirilemez. Bu pratik tutum, yüzlerce yıl süren ve insan bilgisi ve emeğini mistik süreçlere havale eden ya da indirgeyen skolastik felsefeye karşı bir duruştu. Skolastik felsefe ve elbette eğitimde yüksek, erdemli ve elit faaliyet olarak derin düşünme (tefekkür), pratik hayatın gerekleri (iş, üretim, emek, paylaşım vd.) karşısında sürekli tali plana itilmiş; hatta kilise emeğe dayalı çalışmayı yüzlerce yıl küçümsemiştir. Politeknik eğitimde üretim ve endüstrinin öne çıkarılmasının anlamı şudur: Değer yaratan emeğin eğitimi, tinsel/ruhsal (spiritüel) değil, ancak maddi (iktisadi/verimlilik) bir boyutta gerçekleşirse değiştirici ve devrimci olabilirdi. 20. yüzyıl boyunca gerek Avrupa gerekse ABD'de İş Okulu akımının bu derece ilgi görmesinin anlamı budur. Bizde de Köy Enstitüleri, bu Batılı akımın ilke ve anlayışı çerçevesinde ama tarımsal alanda uygulanmıştır. O halde, eğitimin değişimci/devrimci gücü, Politeknik Eğitim'e göre, öğretim süreçleri ancak üretim ile hayatiyet kazandıkça mümkün olabilirdi. Elbette her türlü üretimle değil, aşırı uzmanlaşma ve yabancılaşmayı aşmış bir üretim biçimiyle devrimci değişim gerçekleşebilirdi.
***
Yorumlar